Sinop adının geçtiği her zaman ilk akla gelen sürgünleri, kaçmanın imkansızlığı ve zaman zaman cezasını orada çekmiş olan tarihi kişileriyle ünlü cezaevidir.
Sinop kalesinin güneybatı ucunda kalan iç kale içinde yer alan 10.247 metrekare yüzölçümlü tarihi cezaevinin ilk kullanım tarihi 1568 olarak kayıtlara geçmiştir. Bir suhte ayaklanması ve bunu izleyen yağma olaylarından sonra, olaylara karışan iki suhte bu kaleye hapsedilmiştir.
Cezaevini çevreleyen iç kale 11 adet burç ile desteklenmiştir. Burçların yükseldiği, denize hakim güney beden 32 m., surların yüksekliği ise 18 m.'dir. 3 m. kalınlığında olan surların üzerinde iç kaleyi bir uçtan bir uca kadar gezebilme imkanı veren yollar muhafızların gezi yolu olarak kullanılmıştır.
"1214 yılında Sultan İzzeddin Keykavus tarafından önce deniz kuşatması altında vassalleştirilen Sinop daha sonra işgal edilir. Bu yıldan sonra kalede onarım yapıldığı ve bugünkü cezaevinin temeli olan iç kalenin yapıldığı bilgilerimiz arasında."
Selçuk hükümdarı İzzeddin Keykavus kumandanlarına, cezaevinin bulunduğu alanı çevreleyen burçların yapım emrini vermiştir. Komutanlar da burçları yapmış, isimlerini bu burçlara yazdırmış ve bu bölümde kalan beş burç cezaevi binası yapılmadan önce zindan olarak kullanılmıştır.
Üzerlerinde değerli tarihi bilgiler olan kitabeleri ile bu burçlar bugün sapasağlam ayakta ve eski zindan özelliklerini korumaktadırlar. Ayrıca iç kaleyi oluşturan beden ve burçların yapımında antik devir mimarisine ışık tutacak bol miktarda mimari parça kullanılmıştır.Tarihi anlamda önemli olan cezaevinden Evliya Çelebi de ünlü seyahatnamesinde şöyle bahsetmiştir: "Sinop Mapushane-i kübrası aziym bir kalei kahhardır. Üçyüz demir kapısı, devler misali zalim gardiyanları, kollarını demir parmaklıklara dolamış, her birinin bıyığına on adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Kulelerinde jandarmalar ejder misali dolaşır, neüzi billah mahkum kaçırmak değil, kuş bile uçurtmazlar."
Kale ile ilgili bazı dönemlere ait bilgilerin oldukça az olmasına rağmen cezaevinin, Tanzimat sonrası başlayan uluslaşma hareketleri ve bu kapsamda gelişen çarpışmalar sonrası yapılan tutuklamalarda kullanılmış olma olasılığı çok fazladır.
Cezaevi bugünkü durumuna ise 1882 yılında getirilmiştir. Tersane ve zindan olarak kullanılan iç kalede günün ihtiyaçlarını karşılayacak bir şekilde cezaevi bölümü ve bir de tek kubbeli bir hamam yapılmıştır. Bina iki katlıdır. Geniş (U) şeklinde duvarları ve pencere kenarları kesme taştan yapılmış ve tüm cepheleri sık pencerelerle açılmış bir yapıdır. Sırtını batı duvarına vermiş ve avluya açık yapının 28 odası mevcuttur. Yakınında taş hamam bulunmakta ve özelliğini aynen korumaktadır.
1939 yılında iç kalenin kuzeyindeki bölmede iki katlı, 9 koğuşlu ikinci bir taş bina yapılmıştır. 1950 yılında ise cezaevi son şeklini almıştır. Bu şekliyle cezaevinde 11'i küçük 37 koğuş, 21 hücre ve 64 gözlem hücresi (müşahede) bulunmakta, gözlem hücrelerinde siyasi hükümlüler ve idamlıklar barındırılmaktaydı. Cezaevinin bir bölümünde de çocuk ıslahevi bulunmaktadır.
432 yıllık bir geçmişe sahip tarihi cezaevinin eski durumuyla ilgili bilgileri o zamanlar Sinop'ta yaşamış ya da cezaevinde yatmış kişilerin anılarından öğrenmekteyiz.
İdareci-yazar Ebubekir Hazim Tepeyran "Canlı Tarihler - İdari ve Siyasi Hatıralar" başlığı altında topladığı anılarında kendisinin Sinop'ta görev yaptığı yıllardaki cezaevini anlatır. 1889 yılında görevi nedeniyle birgün cezaevini denetlerken beşinci koğuşun önüne gelir. İçerde kimse olmadığı söylenirse de Tepeyran kapıyı açtırır ve gördüklerini şöyle anlatır: "... Cidden tahammül edilmez fena bir koku hücumuyla karşılaştık. Pencereyi açtırdım. Güneş ışığı duvar dibinde inleyen mahpusu gösterdi. Zavallı, biri altındaki toprakla bir renkte görünen ekmek parçalarına diğeri abdest etmeye mahsus iki çanak arasında rutubetten çürümüş bir hasıra yatmış... Boynundaki ve topuklarındaki zincirleri şıkırdatmaya çalışıyordu. Mosmor bir renk bağlamış bacağını kımıldatmıyordu."
Tepeyran gibi Mehmet Ali Ayni de 1899 yılında Kastamonu mektupçuluğu yaptığı sırada Sinop'a gitmiş ve anılarında Sinop Cezaevinden de bahsetmiştir.
"... Mutasarrıf vekili olduktan sonra meşhur Sinop kale ve zindanını gezdi. Hapishanenin bir koğuşunda az daha düşüp bayılacaktım. Tahammül olunamayacak kadar pis bir koku insanın genzini tıkıyordu. Bu koğuşun kapısında laz bir hoca remil döküyordu. Onun yanında Bektaşi bir Arnavut oturmakta idi. Önüne bir mangal çekmiş yemek pişirmekle meşguldü. Karşılarında birkaç Aynaroz papazı vardı. Daha ötede ise bir sarıklı bulunuyordu. Adamcağız yanındaki küpten gusül abdesti almaktaydı. Hocanın sağı solu birçok Rum ve Bulgar eşkiyası ile çevrilmişti. Hulasa bu koğuş Nuh Gemisinden hiç farklı değildi. Hapishanenin bahçesinde bir de "İhtilattan men" yeri vardı. Baş gardiyan azılı mahkumları yahut kendisini kızdırmış olan herhangi bir şahsı buraya sokuyor ve boynuna ağır zincirler geçiriyordu."
Bir mahkum ise 1913 Sinop Cezaevini şöyle anlatıyor:
"Ben, su seviyesinden birkaç kulaç altta bir dehlizde aylarca yattım. Kollarımdan ve bacaklarımdan bakla denilen prangalarla duvara bağlanmıştım. Sonra hücre cezam bitince koğuşa alındım. O zamanlar tayin çıkmazdı Sinop zindanlarından mahkuma. Kesip yiye yiye kedi bırakmamıştık cezaevinde.... Kedi altın demekti bey... Çok kıymetliydi, mahkumun belli başlı gıdasıydı. Kedi için cinayet bile işlendi. Kedi bulamayanlar avluya çıktıkları zaman otlarlardı. Mal gibi otlardı, bildiğimiz mal gibi. Böyle bir yerdi Sinop zindanları... Tahliye olmak yoktu Sinop zindanından o zamanlar. Tahliye gününe kadar dayanabilen babayiğit mahkumlar parmakla sayılabilecek kadar azdı. Açlık, ince illet, rutubet, kemiklere işleyen soğuk alır götürürdü adamı... Bakma biz kefeni yırtık, çıktık. Ama nasıl çıktık bir biz biliriz onun orasını."
Kaçmanın imkansızlığıyla ünlü Sinop Cezaevinden buna rağmen firarlar da olmuş. Burada "deniz" sık kullanılan bir kaçış yoluymuş. İlk olarak 1914 yılında Sinop'a sürgün edilen Mustafa Suphi Rusya'ya, Ahmet Bedevi Kuran Sivastopol'a kayıkla kaçarken, Sandıkçı Şükrü "Sinop kalesinden denize uçarak" Rize'ye varıyor. 1948 yılında da Arap Kadir, 1969 yılı Temmuz ayında da Emin Aladağ kaçmayı başarmış.
Cezaevi tarihinde, avluda dört idam gerçekleşmiş. Avluya kurulan darağacında idam 1971 yılında Vanlı Nurettin Kahraman ile başlamış, aynı yıl Kızıltepeli Cemil Yıldız, Taşköprülü Mustafa Türkoğlu darağacında can vermişler. Son olarak 1982 yılında Balıkesirli Şahabettin Ovalı idam edilmiş. Cezaevinde 1979 yılında da tarihindeki tek isyan gerçekleşmiş ve isyan sonucu çıkan yangın nedeniyle cezaevi tamir görmüş.
CEZAEVİNDE YATAN ÜNLÜLER
Sinop Cezaevinde tarihi içinde pekçok ünlü kişi de yatmıştır. Cezaevinin ünü biraz da buradan gelmektedir.
REFİK HALİT KARAY
12 Haziran 1913'de Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi ile başlayan ve bu suikasti takiben İttihat ve Terakki karşıtı olması nedeniyle İstanbul dışına sürülen yazar, 1913-1918 yılları arasında sürgün hayatı yaşamış, bunun bir kısmını da Sinop'ta geçirmiştir.
MUSTAFA SUPHİ
İttihatçi rejimin halk düşmanı niteliğini ve haksız yaklaşımlarını eleştiren Milli Meşrutiyetperver adlı grubun "İfham" (Bildiri) gazetesindeki yazıları nedeniyle, Şevket Paşa'nın öldürülmesi bahane edilerek 1913 yılında 15 yıl mahkumiyetle Sinop'a sürgün edilen Mustafa Suphi 1914 yılında kayıkla Rusya'ya kaçmıştır.
AHMET BEDEVİ KURAN
Mustafa Suphi'yle birlikte 1913 yılında sürgün edilen Ahmet Bedevi Kuran önce Bodrum'a, daha sonra da Sinop'a gönderilmiştir. Buradan da Sivastopol'a kaçmıştır.
REFİİ CEVAT
1890-1968 yılları arasında yaşamış, Alemdar gazetesindeki yazıları nedeniyle 1913 yılında Sinop'a sürülmüştür.
HÜSEYİN HİLMİ
1910 yılında Osmanlı Sosyalist Fırkası kurucuları arasında yer alan Hüseyin Hilmi, 1913'de Sinop'a, daha sonra da Çorum ve Bâlâ'ya sürülür. 1923 yılında öldürülür.
BURHAN FELEK
Çok kısa bir süre Sinop'ta sürgün kalmıştır.
OSMAN CEMAL KAYGILI
1913 sürgünlerindendir.
CELAL ZÜHTÜ BENNECİ (TAYYARECİ CELAL)
Muhalif sürgünler kenti Sinop'a 1931 yılında sürgün edilen komünistler içinde yer alan Benneci Hasan Ali Ediz ve Ressam Halit'in içinde bulunduğu grupta yer alır.
SEBAHATTİN ALİ
Konya'da bir lisede Almanca öğretmenliği yaptığı sıralarda bir arkadaş toplantısında okuduğu yönetimi eleştiren bir manzumesinin altı ay sonra ihbarı üzerine Reisicumhura hakaretten tutuklanan Sebahattin Ali, 26 Aralık 1932- 29 Ekim 1933 yılları arasında önce Konya, daha sonra da Sinop Cezaevinde tutuklu kaldı.
KERİM KORCAN
1938 yılında açılan Kara Harp Okulu ve Donanma davaları sonucunda Kerim Korcan, Seyfi Baba ve Ömer Deniz'le Sinop Cezaevine gönderilmiş. Kerim Korcan 1948 yılına kadar burada yatmıştır.
ZEKERİYA SERTEL
1925 yılında Resimli Ay dergisindeki yazılırından ötürü İstiklâl Mahkemesi tarafından üç yıl süreyle Sinop'a sürgün edilir.
OSMAN DENİZ
Talat Aydemir hareketindeki önemli isimlerden biridir. Kurmay Yarbaylık görevini sürdürürken 22 Şubat 1962 olaylarına karışması nedeniyle emekliye ayrılır. 21 Mayıs 1963 eyleminde öncülük yaptığı gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırılır. 1964 yılında cezası müebbete çevrilmiş ve Sinop'a gönderilmiş, 1974 affında çıkmıştır.
TÜRK EDEBİYATINDA SİNOP CEZAEVİ
"... Uzun zamanlar deniz kenarında ve surlar içindeki bir hapishanede kaldım. Kalın duvarlara vuran suların sesi taş oralarda çınlar ve uzak yolculuklara çağırırdı. Tüylerinden sular damlayarak surların arkasında yükseliveren deniz kuşları demir parmaklıklara hayretle gözlerini kırparak bakarlar ve hemen uzaklaşırlardı." diyen Sebahattin Ali, "Duvar" isimli öyküsünde Sinop Cezaevini anlatır.
Pekçok ünlünün yattığı cezaevi, kimi zaman öykülere, çoğu kez burada yatanların daha sonra yazdıkları anılarına ve pekçok şiire konu olmuştur.
Sebahattin Ali 1936 yılında yazdığı bu öyküsünde tutukluluk günlerine geri döner : "... Fakat benim kaldığım hapishanede her şey, her ses hürriyeti gözlerin önüne kadar getirmek, sonra birdenbire çekip götürmek için yapılmış gibiydi. Surların üstünde büyüyen ufak ufak ağaçlar, yosunlu taşlardan aşağı sarkan sarı çiçekler, bir bahar havası içinde eli kolu bağlı olmanın bütün acılarını içime dökerdi. Uçsuz bucaksız gökte bir kuğu gibi ağır ağır yüzen bulutlar benden bir teselliyi: unutmayı alırlardı..."
Duvar, Sebahattin Ali'ye kır saçlı bir mahkumun anlattığı "yarı kalmış bir firar hikayesi"dir.
Yazar ayrıca o dönemde yazdığı şiirlerini "Hapishane Şarkısı" başlığı atında toplamıştır.
Refik Halid KARAY'ın "Memleket Hikayeleri" adlı kitabında yer alan "Şaka" adlı öykü de 1915 Sinop'unda geçer.
"... Kepenkleri yarı kaldırılmış loş meyhaneleri, müşterisiz boş dükkanları, sessiz uykulu evleriyle gündüzler hakeketsiz, şamatasız duran... akşama doğru meydana balık sergileri kurulduktan sonra istiridye işportaları dizildikten sonra halk ve uğultu ile..." dolan Sinop'ta "... havası, suyu, yemeği istekler uyandıran bu memlekette kadınsızlıktan sızlanan..." üç arkadaşın öyküsüdür bu.
Ahmet Bedevi KURAN da burasıyla ilgili anılarına "Meşrutiyet Zamanının Fizanı Sinop" başlığı ile başlar.
1913 yılında Sinop'a sürülen Refii Cevad "Sayılı Fırtınalar" adlı romanında bir af sonucu Sinop Cezaevinden çıkanlara yer vermiş ve şöyle anlatmıştır: "... Memleketin ceza tarihinde ayrı bir ehemmiyeti haiz olan Sinop zindanı kalebendlerin ilk merhalesiydi. Burada sükunet bulmayanlar Bodrum Kalesi'ne, orada da azgınlığa devam edenler Payas'a sevkedilirdi... 1914-1918 harbinde bu kanlı katillerden bir alay teşkil edildi. Bütün zindanlar boşaltıldı ve içerdekiler, meşhur Sinop'ta bulunuyorduk. Mahkumların sevk edileceği haberi üzerine zindanın cümle kapısına biz de yığıldık..."
10 yıl Sinop Cezaevinde yatan Kerim KORCAN kızına yazdığı şiirde Sinop'u anlatmıştır:
"... İşte sürgünler cehennemi olarak
Ün yapmış Sinop bu
Nelerin gelip
Deve kervanları misali
Nelerin göçtüğünü
Surlardan kalelerden
Ve genç pehlivanlar gibi
Dirice köprüye yatmış
Kemerlerden ibretle oku
Martılar
Çığlık çığlığa uçuşurken
Karadeniz asırlarca
Ağır toplarıyla döğmüş döğmüş kıyılarını ..."
Kerim KORCAN "İdamlıklar" adlı öykü kitabında Sinop'un ve cezaevinin fiziksel koşullarına değinmekle birlikte daha çok idam mahkumlarının dışardaki ve içerdeki yaşantıları ile psikolojik durumları üzerinde durmuştur.
Sinop Cezaevinde geçen "Linç" adlı romanında ise cezaevi dekorunda Türkiye'nin toplumsal yapısına da yer verir. 1967 yılında tamamladığı romanında KORCAN, Arap Kadir'in onur mücadelesini anlatmaktadır.
Zeyyat SELİMOĞLU da "Kırık" adlı öyküsünde, toprak sorunu yüzünden komşusunu vurup hapse düşen Rizeli denizci Deli Tahsin'i anlatır. Öykü, 10 yılını Sinop Cezaevinde geçirecek olan bir denizcinin psikolojisini yansıtır.
Sinop, Cezaevi ve burada cezasını çeken insanlar hakkında bilgi vermesi açısından tüm bu eserler son derece önemlidir.
432 yıllık Cezaevi 6 Aralık 1997 tarihinde boşaltılmış ve buradaki 500 tutuklu ve hükümlü Akliman mevkiinde yapılan yeni cezaevine taşınmıştır. Tarihi Cezaevi 2 Ağustos 1999 tarihinde Adalet Bakanlığından Kültür Bakanlığına devredilmiştir.
Cezaevi daha sonra restore edilerek bir kültür kompleksi haline getirilecektir